h1

Yol Hikayeleri – Havaşşş

17 Ocak, 2008

Gece yolculuk edip üstelik sabahın uykusuzluğunu çekmemek, yani gece çıkıp gece varmak ne güzelmiş.

Varışta bavulunu bekleyen topu topu 3-4 kişiyiz. Sevimli bir çift var ileride, benden biraz büyük, 3-4 çantaları var. Aynı çift dışarıda ne yapacaklarını bilemez gibi duruyor. Havaş önersem mi, ama bilir herkes zaten, diye düşünürken geliyorlar. Kırık bir İngilizce ile anlaşıyorlar adamla durakları konusunda. Türk sanmıştım ben. Otobüste de yan tarafımdalar. İtalyanlar. Gaziemir yolu kapalı, aralardan, arkalardan dolaşıyoruz. Dar dar sokaklar. Adam endişeli yola bakıyor, önündeki koltukların üstünden. Kadın nispeten rahat gibi. Yabancı, hele bir batılı için tam yabancı bir ülkeye geliyorsunuz, dilini, yolunu yordamını bilmediğiniz; ineceğiniz durağın yerini de bilmiyorsunuz, ve bindiğiniz otobüs daracık sokaklardan, kenar mahalle atölyelerinin, depoların arasından ilerliyor.

Gördükleri manzara pek gelişmişliğimizin manzarası da değil. Normalde iyidir yollarımız manasında ‘bu asıl yol değil, o kapalı, o yüzden arkalardan dolaşıyoruz’ demek istiyorum. Bunları değil de güzel birşeyleri görseler. Buralarda da güzel bir tek, kentin girişindeki su kemeri var. Bakın bakın. Bu Romalılardan kalmış, sizlerden yani. Hayır, görmüyorlar, karanlık oralar. Sonra, Basmane’de fuarın önünde zevksizce ışıklandırılmış palmiyeleri görünce ‘bella’ diyor kadın.

Efes durağında (o Efes değil, eski otelden gelen bir durak ünvanı -2. kere yazıyorum, öğrenin artık-) soru işaretleri belli ki artıyor. Ben de dayanamayıp nereye gidiyorsunuz diyorum. Kadın benim tarafımda. Bana bakıp gülümsüyor. Yabancı bir ülkedesiniz. Dilini, yolunu, yordamını bilmediğiniz, size göre gelişmemiş yabancı bir ülkede. İngilizce zor anlaşıyorsunuz. Ve biri size dilinizde yardım teklif ediyor. Ben olsam boynuna atlardım be! Gülümsüyor kadın. Adama bakıyor, bak anlamında. Sonra ikisi birden Egepark diyorlar. Zor anlıyorum. Son durak diyorum. Yarım saat sonra. Daha mı diyor adam. Uzun gelmiş belli. E, burası büyük kent, ne sandın. Evet, 20-30 dk. diyorum. Rahat yolun gerisinde.

Altınyol’da giderken denizi görseler bari diyorum, ama yok, yanlış taraftalar.

Onlardan bir durak önce iniyorum. Sizinki bundan sonra, diyorum ayağa kalktığımda, muhtemelen yanlış bir ifade ile. Teşekkür ediyorlar, iyi yolculuklar. Aşağıda bavulumu alırken el sallıyor adam. Ne sosyal yaratıklar bu İtalyanlar. Çok seviyorum ben onları.

* * * * * * * * * *

img_0527-2.jpg {-havaalanı önünde komutanını bekleyen- arkadaşın elindekine dikkat}

Aynı havaalanına 3 hafta önce indiğimde gündüz saati olmasına rağmen ayaz var. İzmir’in de ayazı fena. Havaş ne zaman gelecek, koydunsa bul. Biliyorsan söyle. Neyse, o tip bir ifade işte. Havaalanından da bir çıktın mı bir daha giremiyorsun. “Ya, soğuk işte, içeride bekleyeceğim”. “Olmaz, yasak, iki kapı arası bekleyemezsin.”

Uçaktan 100’den fazla kişi inmemize rağmen bu otobüsü bekleyen 3-5 kişiyiz. Herkesi birileri alıyor. Tam bir yardımlaşma toplumu. Havaalanlarına evden alan, dolmuş gibi çalışan bir şirket kurulsa diye düşünmüştüm bir aralar. Yok, bu yüzden anında batar.

O noktada taksicilerin, önceki gelişlerden bildiğim bir değnekçisi var. Sürekli musallat bir tip. “Karşıyaka mı? Bak, bu arkadaş gidiyor, sen de bin, 20’şere gidersiniz”. “Hayır, istemiyorum” kısa piyesini oynamıştık geçen sefer. O yüzden hiç yaklaşmıyorum. Ama diğer bekleyenlerin kanına giriyor adam. “Bugün arife, trafik tıkalı. Yolda kalmıştır Havaş.” 2 kişiyi kandırıyor ama birinde pek TL yok, birini daha arıyorlar. Bana soruyor değnekçi. Karşıyaka ama gitmeyeceğim diyorum.

– Gel, bak, şu fiyata. – Hayır.
– Havaş şimdi gelse bile yolda kalır. – E, siz de kalırsınız.
– Bizimki küçük araba, aralardan kaçar. – Hayır.
– Bizimki küçük taksi, aralardan kaçar. – Hayır.
– O daha Efes’e girecek, biz Altınyol’dan kaçacağız.

Sonra bunu duyan yolcu ısrara başlıyor.
– Hadi, sen de bi hocam. – Yok, sağolun.
– Bak, o kadar yoldan geldik. – Olsun, ben de geldim, kusura bakmayın.
– Sen 15 ver, ben artık bozuk mozuk ne varsa toparlayayım. – Yok, parasından değil, istemiyorum.
– Hadi bir iyilik yap hocam bize arife günü.
A, bi durun yahu! Zaten kimsenin kimseye ilişmediği bir ülkeden gelen birine ne kültür şokudur bu, ne toplum baskısıdır. Bi rahat verin.

Sonra, neyse, birini buldular. Zaten benim bavullarımla sığmayacağımı anladılar. Onlar gittikten 2 dk. sonra Havaş geldi. Yollar tıkalı değildi. Efes’e de uğramadı. Paşa paşa geldi KSK’ye. Yolda da şoförle değnekçiyi çekiştirdik.

12 yorum

  1. “Yolda da şoförle değnekçiyi çekiştirdik.”
    :))
    Çok hoş!
    Bütün hikayeyi tamamlayan cümlenin bu olması daha da hoş. Anlaşılan kültür şoku bir yere kadar, kan kendini hatırlatıyor. Yani, değnekçi vartası atlatılınca şok da çabucak geçmiş gitmiş.
    Galiba, o kendisi vi ilşkileri soğuk memlekete dönmüşsün.
    Kolay gelsin.
    🙂


  2. “vi” mi?
    “ve” olacaktı, yahu!
    🙂


  3. ben tekrar bir “ah ah” demek istedim..bu buz gibi yerde “izmir” kelimesi bile içimi ısıtıyor 😦


  4. Aklınızı peynir ekmekle mi yediniz efenim, niye döndünüz bu güzide melmekete?


  5. İyi olacak hastanın ayağına doktorun gelmesi gibi birşey oldu şimdi bu Simon’cum! Haftaya kardeşimin “Ben 12 saat uçak yolculuğundan sonra bir 12 saat daha otobüsle gitmem oralara,” tutturmasından sonra, neredeyse bir o kadar yolu, taksi, Havaş, uçak, otobüs, ebeveyn arabası (Marmaris’e bizi karşılamaya gelirlerse) ya da minibüs (karşılamaya gelemezlerse) ile gideceğiz. Sorun(ların) en (en azından şimdilik) büyüğü İstanbul’dan İzmir’e uçtuktan sonra, Marmaris’e (Dalaman’a da uçak var biliyorum ama…) gidecek olan Pamukkale otobüsüne nasıl ve nereden bineceğimiz. Her kafadan ayrı bir ses çıkıp aklımı karıştırıyor. İzmir’in sırf meltemi değilmiş demek ki insanın aklını başından alan. Dur bakalım ne olacak 🙂

    Sevgiler,


  6. acele buna cevap vereyim önce. cevap veriyorum: havaş. evet, onda hissem var benim, ondan bu kadar reklamını yapıyorum. yok, otogara da gidebiliyorlar. ama nadir sanırım o servis. olmadı, karabağlar’da inip oradan dolmuş hızlı olur. bavul olursa biraz zor ama. ya da efes’te inersiniz havaştan. orada karşısında pamukkale ofisi var, onun servisine binersiniz. biraz daha yavaş ama rahat.
    havaşın numarası 4440487, bir arayın sorun.
    ya da direk dalamana uçun, ebeveyn arabası oraya gelsin. olmaz mı?


  7. “Yabancı, hele bir batılı için tam yabancı bir ülkeye geliyorsunuz, dilini, yolunu yordamını bilmediğiniz…” durumunu iki gün önce çok daha feci bir şekilde yaşamış bir insan olarak tavrının altın değerinde olduğunu belirtmek istedim. Bu dünyanın daha çok iyi insana ihtiyacı var.


  8. iki yer tahmininden çavdar hanımınki doğru. hiç bahsetmediysem de, sadece izmir maceralarını anlattıysam da ilginç bir sezgiyle anlamış çavdar hanım. sadece yazmamdan bile olabilir.

    metin bey, dönmek ah nerde.. ama aslında söylediklerinize cevap yine yazdıklarınızda. güzide o. bizimdir, atsan atılmaz, satsan satılmaz. seçmediğimiz aile gibi, çok üzmüştür bizi, çok da hayal kırıklığına uğratmıştır. ama çok da sevindirmiştir. ama aidiyetimiz bu hesaptan değil, hamurumuzda onun özünün olmasından gelir.


  9. bu dünyanın benden iyi insanlara ihtiyacı var bence.


  10. :))
    Onlardan yeteri kadar var, dünya üzerinde.


  11. benden daha iyi yeteri kadar insan mı var? benimki zorlama bir alçakgönüllülük denemesiydi oysa. bekliyordum ki senden iyiye gerek yok, senden iyi olması zor zaten filan densin.
    🙂


  12. evdeki hesap çarşıya uymamış. 🙂



skör için bir cevap yazın Cevabı iptal et