h1

Kurt kuzularla bir binanın içinde yapayalnız

6 Mart, 2009

7 pm: Binaya giriş. Yorgunluk bariz ama önce hevesimizi almak için biraz mağazaları yoklayalım.

8 pm: Günlerdir biriken uykusuzluk bugün feci çıkıyor. Yat diye bağırıyor vücudum. Önce Mangonun yanında yatıyorum. Ama ileride oğluyla bağırarak konuşan bir Doğu Avrupalı yüzünden daha boş yerlere ilerliyorum. 36 nolu kapının yanında artık yatağım. Sesler var ama uykuya dalıyorum.

10:30 pm: Arada seslerden uyanıp durdum. Televizyondan veya önümdeki sırada konuşan iki adamdan sesler geliyormuş gibi geliyordu ama kalktığımda kimse yok. Televizyonda da sadece kokpit görüntüleri. Biraz önce birsürü insanın dolaştığı koridorlar bomboş, uzun uzadıya sıralanan koltuklarda oturan kimse yok. Görünürde tek yaşam formuna rastlanmıyor. Üzerime kapıyı kitleyip gittiler mi nedir. Veya ben uyurken ölümcül bir virüs çıktı, herkes sığınaklarda. Ve ben insanlığın sonunu burada tek başıma bekleyeğim. Bari bir de karşı cinsten birini bıraksalardı. Ama o zaman flörtgen durumların bir zevki olmazdı sanırım. Valla bebek, bir tek senle ben varız, artık yersen.

img_2133

11:00: Etrafı keşfe çıkıyorum. Adada yenecek bitkiler var mı gibi bir gezi bu. Ortadaki bir kafeteryanın elma ve muzlarından alalım. İşlem bittikten sonra görüyorum ki her yere yaklaşmayın, alarm var yazmışlar. hahah, demin niye çalmadı o zaman, bizi salak sandınız galiba.

img_2118

Yalnız, şu mağazalarla beni tüm gece aynı mekana kapamak bana pek iyi bir fikirmiş gibi gelmedi:

img_2108img_2116img_2164

Neyse ki uslu günümdeyim.
Ortaya şu yaşlı taşıdıkları arabalardan bırakmışlar. Birara gezmeli.
Tek tük polisler dolanıyor. Masaj koltuklarına oturmuş iki Rus kadın ve ileride başka arkadaşları var, hepsi o.

1:30 am: Uyku gel diyor. Nasıl istersen. Evime geri dönüyorum. Üstümdekilerden sıkıldım, üzerimi değiştireyim. Bu konuda rahat olmak ne güzel. Yalnız insan gerçekten düz yatınca kıvrılıp yatmaya göre daha fazla üşüyor. Saçma ama gerçek şu vücut yüzeyini küçültme meselesi.

5:40 am: Bu konuda önceden başka fikirlerim vardı ama sanırım en kötü uyanma şekli başında boru gibi konuşan bir Portekizli. Hayır ama, yaşlı Portekizli temizlikçi, genç Portekizli temizlikçiye hayat dersleri vermek için kilometrelerce uzanan salonda niye benim başımı buldu. Üstelik uyandırma eyleminden sonra gittiler, 2 dk. sonra tam aynı noktaya dönüp devam ettiler. Meğer dibime giren şu şeyi seyretmeye gelmişler (hergün görmüyorlar mı?). Yine de beklediğimden bayağı fazla uyudum.

img_2137

6:00 am: Günlerdir düşündüğüm sahne gerçekleşiyor. (Seyretmediğim) Terminal’deki Tom Hanks gibi yeni gelenleri tuvalette günaydın diye selamlıyayım diyorum bornozla. Tamam, bornoz gerekmez, diş fırçalarken filan.

8:00 am: Hayret, hala dolmuş değil terminal. Bu saate dek uyunurmuş demek, ah körolası çöpçüler. Yalnız, insanları gördükçe (virgülün önemi) buralar benim, evimden çıkın diyesim geliyor.

11:00: Gece boyunca uzaktan beni izleyen Penelope’ye veda vakti.

img_2144

1.5 günlük yolun o sırada daha ortalarında olduğumu biliyorum da ikinci kısmın ne feci sıkıcı olacağının henüz farkında değilim.

5 yorum

  1. Başlangıcı bu kadar çetinse, sonu nereye varacak, kimbilir?
    Bekliyorum bakalım.


  2. gittin mi be simon?


  3. cabuk don be simon!
    😛


  4. ben be’li idaları çok severim. çok sağolun lan (bu fazla mı oldu acaba:)

    bir de ben gidince “döndün mü?” diye soranları telefon ve bilimum defterlerden silmeyi düşünüyorum. kelime seçimi önemli. (senin uzakta olman işine geliyor sanki bir tür arkadaş türünün).


  5. çavdar hanım, yazmak vardı aklımda ama gündem öyle bir değişiyor ki. ben tutamıyorum. siz hem o kadar şey yaşıyor, üstüne bir de yazabiliyorsunuz hepsini. bende o çıkamıyor. duraksama gerekli ki yazabileyim.



Simon Templar için bir cevap yazın Cevabı iptal et