h1

Öküzün gözleri badem gözü

7 Nisan, 2009

Nereden duyarsa duyar bunu Midas. Midas ki ağzında bakla ıslanmas, dayanamaz, hemen koşar dipsiz kuyuya: “Öküzün gözleri badem gözleri. Öküzün gözleri badem gözleri”.

Gün olur, gece olur. Zoom yapılan duvardaki saatin kolları hızla döner. Takvim yaprakları rüzgarda sonbahar yapraklarına karışır. Güneş saatleri geceleri bozulur. Orta Avrupa’da meydanlardaki kiliselerde saat başları çalarken saatten çıkan şaklabanlar kralları döver, şövalyeler Türkleri doğrar. Mevsimler gelir, mevsimler geçer. Ekinler büyür. Kuyunun suyuyla ıslanan başaklar rüzgar doğudan estikçe öküzün gözleri badem gözleri öküzün gözleri badem gözleri diye hışırdar.

Öyle başlar bu topraklarda ölen öküzlerin badem gözlü olması.

img_1580-2

Şu an elini kolunu sallayarak gezenlerden biri, hatta birkaç yıl önce Malatyaspor başkanlığını yapmış olan* Haluk Kırcı anlatıyor:

Hepsini yere yatırdık. Ne yapacağımıza karar vermek için Abdullah’a (Çatlı) birini gönderdik. Eter ve pamuk vermiş, hepsini tek tek bayıltıp öldürelim, demiş. Dışarı çıkıp Abdullah’la konuştum. Evde öldürmek zor olacak, ikişer ikişer götürüp öldürelim, dedim. İki kişiyi büyük reisin arabasına bindirip Eskişehir yoluna götürdük…..böyle zor olacağını anlayınca Abdullah, ‘tek tek boğalım bunları’ dedi, bir tanesini zorla boğdum….. Diğer dördünü bu şekilde öldürmek zor olacaktı… Sedirin üzerinde bulunan dört kişiye yakın mesafeden ateş ederek mermileri boşalttım, sonra silahı götürüp Abdullah’a verdim….”

9 Ekim 1978. O sırada Abdullah Reis ülkü ocakları ikinci başkanı. Birinci başkan ise fotoğraftaki, bir dava arkadaşının içini otobüs duraklarımıza boşalttığı şahıs.

Adaletin bu dünyada bulunacağına dair inancım böyle böyle azalıyor.

Aynı cenahın elebaşlarından, ağca’yı en azından azmettiren, belki kendisi de ipekçi’ye tetik çeken, ağca’yı askeri cezaevinden kaçırtan şahıs, hollanda ve belçika’da redbull bayiliği yapıyormuş. (Bu demek ki ki ülkeden kaçtığı sıradaki cebindeki paraları yatırım için kullanmış). Ve demek ki yakında aynı işi bizim ülkemizde de yapabilecekmiş.

Zaten pişkin suratlı pisliğin 4. kez seçim kazanmasını bir türlü kabullenemedim.
Adamın kaybettiğindeki yüzünü bir göremedik. Hani herkes hakkını bulurdu? Yanlış yetiştirilmişiz. Çocukları kabahatlerde cezalandırıp olumlu şeylerde ödüllendireceğimize durduk yerde cezalandırıp haketmedikleri yerlerde ödüllendirelim ki dünyanın nasıl işlediğini bilerek büyüsünler.

* edit: Katilleri karıştırmışım, Malatyaspor başkanlığı yapmış olan Oral Çelik.

9 yorum

  1. Bayi olan Ergenekon’dan içeri alınmaktan korktuğu için hemen dönmeyecekmiş, işleri de toparlayacakmış hem. Dönerse Güvenpark’ta portakal suyu bayiliği alır belki önümüzdeki beş yıl için, içinde kimin oturduğunu kimse bilmez. Şerefsizim bir cinnet herşeyi halleder. remedi remedios demedi demedios.


  2. ben kinimden mıhlanmış durumda, yanımda yöremde ayyy yazık, donarak öldü, feci bir ölüüüüm diye içlenen arkadaşlarıma maraş’ı hatırlatıyorum. bir tek gazeteci çocuğa üzüldüm.


  3. kendisi gençlik parkına yapılacak alışveriş merkezinin hava parasının alımını üstlenir bence.
    cinnet tehlikeli şeydir, ama bazen iyi sonuçlar doğurabilir (demek ki).


  4. ben adama kinli değildim. belki o yılları böyle sonradan öğrendiğimiz için. ama bugünki genel tepki, ah canım, yazık deyip partisine oy verenler (ya sivas sendromu daha yaygın yaşansaydı, dediğim gibi bir parti başkanı öldüğüne göre bence seçimlerin ertelenmesi tartışılmalıydı), anıt ve adının birşeylere verilmesi teklifleri, sadece onu methedenlerin sesinin çıkması… yaşarken hakkını almadı, bari sonrasında böyle anılmasaydı.
    yani, kim ölse böyle mi oluyoruz biz. h. üzmez ölse bir kazada ona da mı böyle yapacağız? sanmam, di mi? demek ki unuttuğumuzdan hep. ve ülkedeki bir cenaha karşı kimsenin pek ses çıkaramamasından. zamanında ne pisliklere bulaşmış kişilerin şimdi fazlasıyla legalize olmuş olmasından.

    (bir de gazeteci dışındakiler donarak değil, çarpma sırasında ölmüş diye anladım ben. ama dramatik hikaye isteyenleri kesmeyebilir tabi bu.)


  5. maraş yada gazi mahallesi ya da sivas ya da bahçelievler…bu ülkede herkes için aynı şeyi ifade etmiyor. yani hepsi unuttuğumuzdan değil. unuttukları için böyle olsa daha az vahimdi belki. ama toplumdaki pek çok kişi için, aynı havayı soluduğumuz pek çok insan için o işler hayırlı işlerdi ya da kendisi kaşınanların başına gelen işlerdi. geriye kalanlar da unuttular. o günlerin canileri sadece legalize değil pek de keyifliler. ilahi adalet de yok, nerede hesapları görülecek bilmiyorum.


  6. o da çok doğru.


  7. Modern (en azından görünümlü) bir üniversite öğrencisi düşün… İçkisini içiyor, kız arkadşı var, vs. Ders kitabında gördüğü, sözde 110 yaşında olan adamla ile ilgili o gün işledikleri gramer konusu gereği yapmakta oldukları İngilizce konuşmaların ortasında pat diye Türkçe “Melek gibi adam. Tam cennetlik… ama cennete gidemeyecek yazık,” diyince hocası “Hayırdır, oraya da mı damsız girilmiyormuş?” diyince cevaben “Yoo Müslüman değil ki… yanlışları olmuştur, giremez cennete” diyor. Neredeyse 40 yaşına gelmekte olan hocası ise 40 yıl daha yeryüzünde kalacak olsa aklına gelemeyecek bu eşsiz “yorum” üzerine şaşkınlıktan neredeyse küçük dilini yutuyor. Hal böyle olunca çoğunluk 40 derecede de üşüyor..


  8. hmmm, öğrencilerinle -özellikle de kafası çalışmayanlarla- fazla yakınlaşıyorsun derim:)

    kelimeler farklı olsa da aynı şeyi kaldığım yerde de duydum:
    – “obama camiye gitti, kiliseye gitmedi” diyor gaste.
    – hürriyet di mi? der tabi.


  9. özden,
    “..bu ülkede herkes için aynı şeyi ifade etmiyor..” çok doğru!!
    dün kitapçıda dolaşırken gördüm
    adamın biri kitap yazmış
    daha doğrusu birden fazla kitap adanmış zatı muhtereme de biri özellikle dikkatimi çekti adı itibariyle : “adam gibi adam”



Simon Templar için bir cevap yazın Cevabı iptal et