Archive for the ‘fötö’ Category

h1

Ölüler Günü: día de muertos

2 Kasım, 2010

Korkuyu eğlenceye çevirmek aşağı yukarı her kültürde var. Cadılar Bayramı için Keltlerden kalan bir gelenek dense de bence Meksikalıların Ölüler Günü ile direk bağlantılı. O da aynı korku öğelerini kullanıyor, gün tüm ülkede büyük bir şenlik halinde kutlanıyor, üstelik 1 ve 2 Kasım (yani Hallow.’den sonraki günler).

Oradayken bir alttaki ülkeye inip Ölüler Günü törenlerine gidememek en içimde kalan şeylerden birisi. 2007’de planlayıp da sonra aynı günlere denk gelen birçok alternatif içinde vazgeçmiştim. Ama sonra American Indian Museum’da bir küçük örneğini görmüştüm. Burada bahsettiğimi düşünüyordum, ama şimdi farkettim ki hiç yazmamışım. Çok hareketli günlerdi. Caetano Veloso konseri vardı, Bayan Ç. gelmişti şehre, ve ben feci derecelerde grip olmuştum (gitseydim grip de olmayacaktım işte). Yani tüm bunlar arasında kalmış.

Müzenin giriş katında bir altar-sunak hazırlanmıştı. Yapan bembeyaz saçlı, çok canayakın Meksika asıllı üniversite hocası bir kadındı, batı yakasından. Sunağı ölen kocası için hazırlamış. Yani, örneksel değil, gerçek bir sunak. Kocasının sevdiği şeylerle sunaklarda geleneksel olarak bulunan öğeleri biraraya getirmiş.

Ben resimler çekerken kadını (Yolanda Garcias Woo) biraz sinir eden sorular soran bir adam vardı. O gidince ben sakince yaklaştım. Müzenin kapanış saatleriydi (zaten ben ne zaman gitsem kapatıyorlar müzeleri). Uzmanlık alanı tekstilmiş, Türk otantik desenlerinden, Maya desenleriyle benzerliklerinden bahsettik. Güveler yiyormuş S.Francisco’da tüm pamuklularını. Konuşması hoş bir kadındı.

Gitmek için araştırırken okumuştum, tüm evlerde böyle sunaklar düzenlendiğini, ailenin ölmüşleri için. İnsanın ölüleriyle yaşaması öğrenmesi gerek. (Oyunlarla Yaşayanlar’da olduğu gibi). Bunun, insanın doğasına çok uyduğunu ve insanı huzursuz eden en temel faktörlerden birini dindireceğini düşünüyorum.

Festivalde bu sunaklar dışında sokakta herkesin katıldığı toplu kutlamalar da yapılıyormuş. Karanlıkta yanan mumlar ve oradaki herkesle tek bir yürek olduğun, çok ruhani, ama üzgün değil huzurlu, neredeyse mutlu ayinler hayal ediyorum.

h1

Arture sanata karşıdır!

23 Şubat, 2010

Herşeyden önce Rimbaud’nun neredeyse bir yüzyıl önce Cehennem’de Bir Mevsim karalamalarının sonunda ne dediğini ve O. Roden’un A Soi-Meme’nin sonunda sanatın gereksizliğinden söz ettiğini hatırlayalım. Kimi ressamlar vardır, küçük başkaldırılarına rağmen ressam-ressam kalmışlardır ve resim-resim çalışmaları da bildik ve geleneksel bayağılıktan ibarettir. İsim vermek? Çok uzun olurdu.

Ama başka ressamlar da var; onlarla birlikte resim yalnızca resim olmaktan çıktı:
Fransa yüzyıl başında iki kara beynin ortaya çıkışına tanık oldu: Picabia ve Duchamp (bu neşeli yıkıcıların yazıcılarını ve eylemlerini biliyoruz);
Klee günlüğünde düşünce ressamı olduğunu söyler, bize güzel “kağıt parçaları” bırakır, Wols da öyle;
Fautrier’nın çöp-resimleri;
H. Micheaux’nun kendine-işkence-resimleri;
Dubuffet’nin patafizik araştırmaları;
Sürrealizmin güzel zamanları, vs…
Bunlarda resmi değiştirme isteği vardır, beyinleriyle çalışırlar.

O zaman ARTURE nedir? Bu özgün sanatçılar arture’lerin hakiki kaynakları mıdırlar? Kesinlikle hayır. Artureler benim hatıralarımdan (M. Leiris’le birlikte “özellikle cinsel” diyelim) ve birkaç yazarın etkilediği hayatımdan çıkarlar.

Arture resme karşıdır.





h1

Öküzün gözleri badem gözü

7 Nisan, 2009

Nereden duyarsa duyar bunu Midas. Midas ki ağzında bakla ıslanmas, dayanamaz, hemen koşar dipsiz kuyuya: “Öküzün gözleri badem gözleri. Öküzün gözleri badem gözleri”.

Gün olur, gece olur. Zoom yapılan duvardaki saatin kolları hızla döner. Takvim yaprakları rüzgarda sonbahar yapraklarına karışır. Güneş saatleri geceleri bozulur. Orta Avrupa’da meydanlardaki kiliselerde saat başları çalarken saatten çıkan şaklabanlar kralları döver, şövalyeler Türkleri doğrar. Mevsimler gelir, mevsimler geçer. Ekinler büyür. Kuyunun suyuyla ıslanan başaklar rüzgar doğudan estikçe öküzün gözleri badem gözleri öküzün gözleri badem gözleri diye hışırdar.

Öyle başlar bu topraklarda ölen öküzlerin badem gözlü olması.

img_1580-2

Şu an elini kolunu sallayarak gezenlerden biri, hatta birkaç yıl önce Malatyaspor başkanlığını yapmış olan* Haluk Kırcı anlatıyor:

Hepsini yere yatırdık. Ne yapacağımıza karar vermek için Abdullah’a (Çatlı) birini gönderdik. Eter ve pamuk vermiş, hepsini tek tek bayıltıp öldürelim, demiş. Dışarı çıkıp Abdullah’la konuştum. Evde öldürmek zor olacak, ikişer ikişer götürüp öldürelim, dedim. İki kişiyi büyük reisin arabasına bindirip Eskişehir yoluna götürdük…..böyle zor olacağını anlayınca Abdullah, ‘tek tek boğalım bunları’ dedi, bir tanesini zorla boğdum….. Diğer dördünü bu şekilde öldürmek zor olacaktı… Sedirin üzerinde bulunan dört kişiye yakın mesafeden ateş ederek mermileri boşalttım, sonra silahı götürüp Abdullah’a verdim….”

9 Ekim 1978. O sırada Abdullah Reis ülkü ocakları ikinci başkanı. Birinci başkan ise fotoğraftaki, bir dava arkadaşının içini otobüs duraklarımıza boşalttığı şahıs.

Adaletin bu dünyada bulunacağına dair inancım böyle böyle azalıyor.

Aynı cenahın elebaşlarından, ağca’yı en azından azmettiren, belki kendisi de ipekçi’ye tetik çeken, ağca’yı askeri cezaevinden kaçırtan şahıs, hollanda ve belçika’da redbull bayiliği yapıyormuş. (Bu demek ki ki ülkeden kaçtığı sıradaki cebindeki paraları yatırım için kullanmış). Ve demek ki yakında aynı işi bizim ülkemizde de yapabilecekmiş.

Zaten pişkin suratlı pisliğin 4. kez seçim kazanmasını bir türlü kabullenemedim.
Adamın kaybettiğindeki yüzünü bir göremedik. Hani herkes hakkını bulurdu? Yanlış yetiştirilmişiz. Çocukları kabahatlerde cezalandırıp olumlu şeylerde ödüllendireceğimize durduk yerde cezalandırıp haketmedikleri yerlerde ödüllendirelim ki dünyanın nasıl işlediğini bilerek büyüsünler.

* edit: Katilleri karıştırmışım, Malatyaspor başkanlığı yapmış olan Oral Çelik.

h1

quelche foto

17 Temmuz, 2008

h1

pencere önü çiçeği

6 Mayıs, 2007

img_1233.jpg

img_1214.jpg

h1

national geographic

8 Aralık, 2006

soccer-001.jpg

Resme yakından bakınca gözleri alev gibi olan tanıdık Afgan kızını farkedeceksiniz. Burası National Geographic’in merkezi. Aslında hergün gittiğim metroya çok yakın Nat. Geog.’in binası, ama yıllardır gitmemiştim. İlk yılımda henüz turist ruhumu yitirmediğim zamanlar giderdim ama ondan beri bir türlü vakit ayırmayı beceremiyorum böyle şeylere veya akıl edemiyorum günlük hayat içinde.

Yanı başındaki koşturmacadan ayrılan bir merkezi var Nat’l Geog.’in. Bayağı büyük bir bina, sanırım arkadaki bina kompleksinin bir kısmı da onların ve aralarında çok huzurlu bir avlu var. Orada çalışmak nasıl birşeydir merak ediyorum. Hoş tiplere benziyor girip çıkanlar. Sanki Nat. Geog.’te bir işin olsa hayatında herşey yolunda girermiş gibi geliyor.

soccer-004-2.jpg

Geçenlerde, aslında bayağı oldu, oradaki one world one tribe diye bir serginin övgüsünü okumuştum. Ama normal sergi saatleriyle başım dertte. Gittiğimde 5’i geçiyordu, bir ümit 6’da kapanıyor diyerek acele ediyordum ama bina kapanmıştı maalesef. Ama sonra farkettim ki sergi bina dışında. Süpeer, tam bana göre. O sırada çekmiştim Afgan kızın resmini (anyone’a tekrar tebrikler). Bir süre sonra tekrar gittim. Ve ilk resimdeki tiplere yakalandım. Bunlar yarı resmi bir yardım kuruluşu olan Peace Corps’un yapışkan gönüllüleri. Para istiyorlar yani. Benle konuşan oğlan -ilk resimde bana doğru bakan- fotoğraf çektiğimi görünce FBI’dan filan mısın dedi. Yok, ben bağımsız olarak direk Cheney’e bağlı çalışıyorum dedim, öyle örgütlere güvenmiyorlar artık.

soccer-003-2.jpg

<>Afganmış oğlan. Bu kız için ne diyorsun dedim. Sümüğü akmış dedi. Yok, yani yazmasa Afgan olduğu aklına gelir miydi? Yok, kesinlikle dedi. Türk olduğum geçince de bence Türk kızları en güzelleri dedi. Neden biliyor musun, çünkü tam geçiş noktasında, ırkların karışımı var, dedi. Biliyorum dedim. Ve farkındayım. Sonra zor da olsa kurtuldum elinden. İnan yok param, bak ben şu kadar kazanıyorum. Sonra sergiyi gezdim bir kere daha. Dünyanın dört yanından etkileyici hikayeler ve resimleri. Peki, aşağıdaki kız nereli sizce? Bunu yarışmaya döndürmeyeceğim bu sefer. Ya da.. niye olmasın, yani cevabın olduğu adresi bugün vermeyeyim en azından.soccer-014-2.jpg

Ya bu hoş resimdeki, Vizontele’den çıkmış gibi duran oğlanlar hangi ülkede?
soccer-008.jpg

Öyle görünüyor ki buna yarın devam edeceğim.

Yarın oldu. Hatta öbürsü gün oldu ama dün de öbürsü gündü yazdığımda, yani bugün yarın. Evet.

Resimlerin açıklamalı hallerini ve 2-3 tane dahasını eski blog sayfama koydum: iwasonmars,baby.blogspot.com. Onu da hayata döndüreyim böylece.

Nat’l Geog.’te hoş bir de futbol resimleri sergisi vardı, ondan resimler de koyacağım yakın fırsatlardan birinde.