– Gece 1 filan, otele giderken Sıraselviler’de su alayım dedim. Karşı kaldırıma geçerken, büfenin önünde tombul ve pek birşey giymemiş yabancı bir kadın taksiye binecek ama bir adamla konuşuyor, bir türlü binemiyor filan, birşeyler dönüyor. Suyu aldım, büfeciye para verirken çok ac’ayip çok ac’ayip dedim yarı kendi kendime. Bunun üzerine adam içinde “pis pis pis” geçen ifadelerle 5 dk. İstanbul’un ne rezilleştiğinden bahsetti.
Konuştuğum tüm İst.lular şehirden nefret ediyor.
Anlamak da zor değil. İstanbul Arabistan olmuş. Bu, herkesi farklı bir şekilde rahatsız ediyor. Benim peçeli görmekten gözlerim karardı. Nasıl Avrupalı-Amerikalı turistler ülkeyi etkilediyse bu bol peçeli turist güruhu da etkileyecek kesin.
Özellikle Zara’lar peçeli dolu. Peçe takan biri Zara’da ne bakıyor diye düşününce -evde giymek için- erkek fantezisiyle tanışıyorsun. Başka herkese tam anlamıyla kapanan o peçenin senin açılması bile başlı başına gittikçe daha çok kişiye çekici ve doğru gelecek.
– Sadece peçe değil, tesettür çeşitleri defilesi gibi olmuş şehir.
Gördüğüm en ilginç görüntülerden biri, gece 11 civarı metroya binen iki liseli civarı kızdı. Birisi eşofmanımsı spor giysiler giyen, sevimli erkek çocuğu tipinde kısa saçlı bir kızdı, diğeri de spor ayakkabıların üstüne çarşaf giyen, peçesi burnun altından geçen kızdı. Sanki spordan geliyorlardı. Nasılını bilmiyorum.
– Çukurcuma’dan Galatasaray’a çıkarken ara sokaklardan birinde mahallenin erkekleri yanyana tek sıra dizilmiş. Polis var, bir olay olmuş.
Birgün sonra yolun kenarında yine polis, iki kadın adamlara çığlık çığlığa bağırıyor. Cıngar sınırında yaşıyor tüm şehir.
– Birkaç yıl önce “İstanbulluların amacı bir noktadan bir diğerine ulaşmak” demiştim (hem de 2 kere demişim, diğeri de bu). Evden işine veya işten evine giden o gün amacına ulaşmış gibi hissediyor olmalı. Değişiklik yok, muhtemelen daha beter. Artık çok daha fazla hat var. Gece Bakırköy’den Taksim’e giderken son Yenikapı-Taksim metrosunu yakalar mıyım diye sordum, bitermiş. Hemen kenardan 5’e yakın öneri geldi. Her durakta birşeye bağlantı var. Devletin tüm imkanları İst belediyenin önüne serilmiş, ne isterlerse yapmışlar. Ulaşım dairesi başkanına sorsak şehirde kaç çeşit ulaşım aracının kullanıldığını bilmez. Herhalde tek telesiyej yok.
Şehiriçi ulaşıma eklektik demek bile yetmez. Amaçları bu değildir, sadece anormal plansızlığın sonucu ama sonuçta işlerine de geliyor: her aktarmada para alıyorlar. Taksim’den Levent’e 5 durak 4 lira, Levent’ten 1 durak Nisbetiye (Monopol’de Nispetiye’dir bu, zaten Nisbetiye demeye çalışın, zor dersiniz, miss betty gibi birşey oluyor), bir 4 lira daha. Dönüşle beraber 16 lira. Benim gibi 3-5 günde birşey değil, ama sürekli bunları verenler, hatta 2 değil, hergün 3-4 vasıta kullananlar nasıl kabulleniyor? Tam koyunuz.
(4 lira jetonla, İstanbul kartla 3 lira filan olsa gerek, ama bu yüzden de bu kartı gözden ırak tutmaya çalışıyorlar, ara ki bulasın).
– İst.lu kızlar iddialı ve güzel giyiniyor gibi geldi bu sefer bana. Nedeni de basit: rekabet çok.
– Dönüşte Havataş’a binecektim. Belediyenin havaalanı yolcusunun parasını cebe indirme şirketi. Otelde taksi çağıracak kimse yoktu, bekledim. Geldiler, rica edip çıktım. Daracık sokağı bir camcı kamyoneti tıkamış. Onun ilerisine geçtim, ama hala gelip giden yok. 10-15 dk sonra geldi, kısacık yol da uzun sürdü ve 3:30 otobüsü kaçtı. Normalde 4’ün de yetmesi gerek. 45 dk.da gelmiştim ve uçak 5:30’ta. Ama sordum, trafik tıkalı, 1:10-1:30 sürer dediler. Yani 5:10-5:30’ta varacak. Diğer alternatif hemen metroya gidip bir bağlantıyla zamanında varmak. Ne yaparsınız siz olsanız? Ben istifimi bozmak istemedim. Metroya koşturmak, oradan oraya çanta sürüklemek çok zor geldi. Yorgundum, hem sürekli rötar oluyor İst.’da. Bu da stresli oldu tabi.
5:03’te vardık, 5:06’da check-in’deydim. Kapandı dedi kız. Sonra ileri bağırıp sordu ve aldı.