Tenis dünyasında birkaç yıldır yeni nesil ne zaman gelecek diye konuşuluyor. Çünkü sonuçta 2005’ten beri tüm grand slam’leri aynı 5 isim (3 büyük, Murray, Wawrinka) kazanıyor, istisnası sadece iki (del Potro ve Cilic’in birer Amerika Açık’ı). Tenis tarihinde görülmemiş bir dominasyon. Ama yavaş yavaş değil, bir anda geldiler beklenenler.
Nadal ve Wawrinka turnuvaya gelmedi, Federer iki ameliyat geçirmiş, Djokoviç kendi salaklığının kurbanı oldu (sinirli vurmadı ama arkaya öyle top atıldığını hiç görmedim). Ama bunlar olmasa da çok farklı olmasını beklemiyordum. Pre-pandemi son iki grand slam finalini Thiem-Djoko ve Medvedev-Nadal oynadı ve iki eşleşmede de arada hiç fark yoktu.
Fed ilk yıllarında tenisi acayip bir seviyeye çıkardı. Birkaç yıl sonrasında demin bahsettiğim diğer dörtlü tenis kalitesinde ona yaklaşıp üzerine mücadele ve dinamizm getirdiler. O jenerasyondaki diğer tenisçiler bu seviyeye çıkamadı ve büyük fark oluştu. Ama yeni jenerasyonun öğrenecek zamanı vardı ve onları takip edebildi. Thiem, Medvedev, arkalarından Zverev yenmesi çok zor oyuncular. Peşlerinden Shapovalov, Andey Rublev (çeyrekte Medvedev-Andrey Rublev oynadılar, Putin-Tarkovsky gibiydi) var. Yunan Çiçipas’ın da oralarda olduğu söyleniyor. Daha da vardır benim bilmediğim-atladığım, ama bu 6 ismin 4’ü Rus veya asıllı.
Ama bu yeni jenerasyonun birşeyi eksik. Nedir o? Gerçi soruyu yanlış sordum. Cevap karakter, ama böyle deyince karaktersiz demiş gibi olacak. Demek istediğim, bir karakter değiller. Bu da “he/she is such a character”ın kötü bir çevirisi oldu. Yani, enteresan karakterler değiller, orijinal değiller. Mesela, Nadal’ın bir maçını izleyince anlarsın. İnatçı, mücadeleci, hiç bırakmayan ve takıntılı, tam bir İspanyol boğası.
Aynı sorunu futbolda da yaşıyorum, şu an 30 üstü futbolcuların birçoğu birer karakter. Gerektiğinde maça ağırlıklarını koyuyorlar mesela. Yeni nesilse dümdüz. Çıkıp işlerini yapıyorlar sadece. Teniste hakemle kavga eden bile yok mesela (biraz Kyrgios var, ama o o seviyede mi, bilmiyorum). O kadar sıkıcılar ki hiçbir spor giyim markası bunlara özel kıyafet üretmez.
Thiem yine biraz yakışıklı filan bir tip (saçını boyadığını not edelim), biraz sempatik olabiliyor. Diğerlerinde o da yok. Hele Medvedev anormal rahat, duygusuz bir tipe benziyor. Nadal’ın tam tersi, servis noktasına geliyor ve topla raketi biraraya bile getirmeden kalkıyor servise.
Kadınlardaysa tek bir önemli değişiklik var. Ama cidden büyük bir değişiklik. Azarenka is back. İki ay öncesine dek Belarus’la ilgili bilinen en ünlü şeydi Azarenka. Birkaç yıldır ortalarda yoktu. Doğum yapmış, boşanmış, çocuğunun velayetini almış ve dönmüş.
İlk gördüğümde Azarenka bu muydu diye garipsedim. Çünkü tipi değişmiş. İncelmiş ve gençleşmiş. 25’inde 30 gibi görünüyordu, şimdi 31’inde 25 gibi görünüyor. Bir de Agassi dönüşümü yaşamış sanki. Agassi ilk yıllarında uzun saçlı, anormal asi bir tipti. Birkaç yıl kayboldu. Döndüğünde bir zen master’dı. Saçlarını sıfır kazıtıyor ve gülümsüyordu. Steffi Graf’la evlenip bayıldığım bir çift oldular.
Azarenka’da da böyle birşeyler olmuş. Ben çok hatırlamıyorum, ama sinirli ve kavgacıydı deniyor. Kendisi de “sıfırdan sıralamada bir numara bir tenisçiye dönüşünce egonuz çok büyüyor” diye açıkladı. Şimdi çok daha sakin, pozitif. Bir de rahat. Şortunu bir estetik kaygı duymadan (kötü görünüyor) kıvırıyor. Finalde ilk seti domine ettikten sonra kaybettiğine çok üzülecek, ama böyle bir dönüş ertesinde final de çok iyi.
Ve ben tenisi cidden özlemişim sayın seyirciler. Doyamadım da.
edit: Bir sonraki gün, gece 03:20 ve ben bu nesille babalar arasında fark kalmadığı fikrimi gözden geçiriyorum. Bu finalde büyük üçlüden biri olsa bugünki Thiem’i de Zverev’i de pınçık ponçuk etmişti ve biz 2 saat önce uyumuştuk. İkisi de o kadar çok hata yaptılar ki maç sonunda. Defalarca birbirlerine hediye ettiler maçı. Maç kazanmayı bilmek çok farklı bir özellik.
Bir de Thiem’i tutuyordum. Nedense bana yakın gelen bir tarafı var bu tipin. O yüzden defalarca öldüm dirildim. Ama o kadar hatadan sonra doğru dürüst sevinmek değil de anca biraz rahatlayabildim.
Futbol, what is it for?
3 Nisan, 2013‘Gassaray yenilirse normal sonuç, sürpriz olmaz. Ama ya yenerse (tur atlarsa), işte o zaman büyük olay olur‘ sözlerine bakmayın siz. Bir olasılık daha var: rezil olmak.
O yorumları yapanlar futbolun esas amacını unutuyor, ya da daha doğrusu hiç bilmiyor. Futbol niçin oynanır diye sorduğunuzda herkes ya kupa kazanmak için, ya para kazanmak için der. Oysa onlara cevap vermek kolaydır. İlkine:
– Peki, kulüpler niçin kupa kazanmak ister? O kupa altın değil ki bozdur bozdur yat kat al.
– O zaman kupa kazanmayan ama final oynayan (mesela uefa kupasında final, şampiyonlar liginde yarı final) takımlar niye başarılı bulunur, bunla övünür?
– Türkiye züpper liginde 18 takım vardır, ama bunların 14’ü sezona şampiyon olmak için başlamaz, peki niçin başlar? diye sorup çürütebilirsiniz.
Para kazanmak için diyenlere de “futbolcular para kazanmak isteyebilir (ki onlar da bunu prestijsiz istemez), ama kulüplerin asıl amacı para olmaz, yöneticiler kulübün kazandığı parayı alıp çıkamazlar ki, o zaman o para niçin istenir?” diye sorabilirsiniz.
Futbol prestij için oynanır. Tüm maçların, tüm para kazanma hedeflerinin, kupa hedeflerinin esas amacı budur.
O yüzden, bir maçın üç değil sayısız, bir eleme turunun iki değil, yine sayısız sonucu vardır. Sürklase edip elersiniz, can çekişerek elersiniz, penaltılarla elersiniz, hakem kararları sayesinde elersiniz, hakem kararlarına rağmen elersiniz,… ya da elenirsiniz, vb. Gerçek sporseverler de o sonucun nasıl geldiğini hiç unutmaz.
Özellikle bugünlerde Gassaray Real’i yenecek güçte diyenler çıkmışken dua etsin GS’liler de rezil olmasınlar.
ispor, no comment kategorisinde yayınlandı | Leave a Comment »