Bu kitabın alınmasının biraz sefil bir hikayesi var. Dario Fo Nobel almıştı. Herkes de çok şaşırmıştı. Sonuçta, politik ve etkili oyunlar yazan ama edebi kimliğiyle bilinmeyen biriydi. Açıkçası o zamana dek yaşadığını bile bilmiyordum ben, zamanında yazdığı oyunları oynanan bir yazardı benim için. Birkaç ay sonra da Pisa’ya geldi oynadığı oyunla Dario Fo. Biz de gittik.
Biletleri çok sevdiğim iş arkadaşım Cristina almıştı. Son günlerim diye bir hediye gibi düşünmüştü. Salonda Dario Fo’nun oyunla ilgili kitabını satan bir genç adam vardı. Ben de Cristina’ya almıştım. 12 bin liretmiş (arkasında yazıyor)-6 dolar filan-, kendime alamadım. Yoktu yanımda o kadar. Sonra oyun başlamak üzereyken tekrar kalktım, oyunun anısı olarak kaçıramazdım. Adam telaşla oyun başlıyor, yerinize derken alın size 8 ya da 9 bin liret, ok mi dedim. Tamam tamam hadi dedi adam. Ben de kitapla yerime döndüm.
Karısı Franca Rame ile oynuyordu Dario Fo. Bir anarşistin (karakolda) kaza sonucu ölümünü belgesel niteliğinde hicvediyorlardı. Kendi yakın tarihlerinden iz bırakan (bizde fazla olağan çoklukta yaşanmış) bir ölümü, JFK filmindeki gibi her ayrıntıyı didikleyerek inceliyorlardı. Olayın fazla komediye malzeme edilmesi çok içime sinmemişti benim. Çıkışta Cristina ile uzun uzun tartıştık. O bunu etkili bir protesto olarak görüyordu, ben bir ölüm komedi malzemesi olmamalı diyordum. Böyle böyle onun karşı tarafındaki evine kadar yürümüştük, ben nehrin tiyatroyla aynı tarafında otursam da.
Bir de izlerken adamı muhtemelen TRT günlerinden gayet iyi tanıdığımı farkettim.
Çok güzel bir çiftti Dario Fo-Franca Rame. Her türlü işlerinde birliktelermiş 60 yıldır. Hatta belki Nobel’i beraber almaları gerekirdi diye düşünmüştüm. İşte o Franca Rame dün ölmüş. Tiyatroyla geçen ömrü dışında 2006’da senatoya girmiş, 2 yıl sonra duyguların buz gibi olduğu bir yer diyerek istifa etmiş. Zaten kadının hayatı epik bir roman gibi. 60’lar boyunca politik, hatta ajit-prop militan tiyatrosu yaptıkları için ’73’te faşistler tarafından kaçırılmış, hatta o sırada te ca vü ze uğramış. Bunu anlattığı bir oyun da oynamış.
Ve bu yılın başında eşine bir aşk mektubu yazmış (bence eşinden çok tiyatroya bir aşk mektubu bu):
… “Çok üzgünüm çünkü işsizim. İşimi kaybettim.”
“Nasıl işini kaybettin? Sabahtan akşama bilgisayar başındasın, gözlerini kaldırmadan yazıyorsun, yazıyorsun.” (cevap veren, gökten yatağına inmiş bir yıldız.)
“Evet ama o benim işim değil. Ben tiyatroya doğdum. 8 günlükken sahnedeymişim. Hep oynadım. 8 günlükten 81 yaşına. Bir oyunumuz vardı, “Olağandışı İki Başlı”, Berlusconi üzerine bir taşlama. Ama ’83 yılıydı, kaç yıl geçmiş?”
“Bay Komik’i unutuyorsun. Çok şey yaptınız.”
“Haklısın. Ama artık o bile yapılmıyor.
Dario Fo’ya yardım etmekten mutluyum. O benim herşeyim. Metinlerini elden geçirmek, basına hazırlamak, ama özlediğim birşey var. Bu da yaşamı sevmeme engel oluyor.
Bu yüzden ölmek istiyorum.
Ama nasıl yapacağımı bilmiyorum. Küveti doldurup bileklerimi kessem?
Ama sonra beni o kırmızılıkta bulanların yaşayacağı korkuyu düşünüyorum.
Pencereden mi atlasam? Ama aşağıda ağaçlar var ve ölmeyip her tarafımı kırmakla kalırım: ayak parmağımda kafaya alçılı.
Uyku ilacıyla kendimi zehirlesem… onu denedim zaten bir kere… 3-4 hap ve su… bir süre dayandım, sonra kafam masada sızdım.
Kısacası, ölmek çok zor şey.
Kısmen beni durduran şey, Dario’ya, Jacobo’ya (oğulları), aileme, Nora, Mattea, Jaele (ailenin en güzeli), tüm aileye, arkadaşlarıma vereceğim acı.
Cenazemi de düşünüyorum ve gülümsüyorum. Kadınlar, birçok kadın, yardım ettiklerim, yakın olduklarım, arkadaşlarım, düşmanlarım da… kırmızı giyinmiş, ciao bella’yı söylüyorlar.
Çalışmıyor olmak ne kadar üzücü.”
“Neden bir oyun sahneye koymuyorsun?”
“Ama Dario’yla o kadar alıştım ki. Onu ’51’de sahnede tanıdım… turnelere çıktım, başarı kazandım… hatta fazlasıyla. Yıllarca birşey yapmadıktan sonra 2012 Eylül’de Picasso oyununu iki kere oynadık. Ya şşşşimdi?
“Birçok sergilenmemiş materyalin var. Tek kişilik bir oyun sahneye koyabilirsin.”
“Haklısın. Evet, yapabilirdim… ama sonra Dario’yu akşamları televizyonunda karşısında izole bir şekilde düşünüyorum… sonra yatağa panjurları, kapıyı kapamadan gidiyor. Çarşafların arasında o dönüp durmaları hissedebiliyorum. O yüzden burada, onun yanındayım. Onu çok seviyorum… ama öyle üzgünüm ki… mutsuzum… merhaba, ben gidiyorum.
Dario, yazdığım herşey sana tiyatroya dönmezsem melankoliden öleceğimi anlatmak için. Büyük bir öpücük…”
Biraz klişe olacak ama gerçekten artık böyle insanlar yapmıyorlar.