Artık bu ülkede haberlere verdiğimiz iki tepki var: ilkinin karşılığı “unbelievable”, ikincisininki “fucking unbelievable”. Böyle bir ülkenin basın için bir cennet olmasını beklersin. Elini attığın yer büyük haber veya -derdin o ise- rating. Durumu örneklerle anlatmayı seviyorum. Anca öyle anlaşabiliyorum.
İlk haber geçen yıldan. Gece haberleri açıp bırakmışım, bilgisayarda birşey yapıyorum. Duyduklarımı garipseyip izlemeye başladım. Bayburt-Gümüşhane karayolunda arka arkaya iki araç boşluğa düşmüş, 8 kişi ölmüş (sonra 9 oldu). Görüntüler iyice inanılmazdı. Taşeron firma şehirlerarası yolun orta yerini kazmış ve gece öyle bırakmış.
Haberde yoktu, ama sonra biraz araştırınca öğrendim. Çukurun 50 metre gerisine biraz kum döküp sola dönün levhası koymuşlar (yani dibine, çünkü 90’la giden bir arabanın durma mesafesi 73 mt, 120 ile giden bir arabanın 120 mt). Önce bir araba kuma gelince fren yapmış ve sola dön levhasına çarpmış. Sonra yardım çağırmaya gitmiş. Arkasından gelen bir yolcu minibüsü ile İranlıların olduğu bir özel araba düşmüş. Başka bir haberde levhanın bahsi yok, şans eseri kurtulan ilk sürücü “zifiri karanlıktı, hiçbir uyarı koymamışlar, sadece kum dökmüşler” diyordu. Ama 9 ay sonra (!) görülen davanın haberinde bilirkişinin o sürücünüyü de çarptığı levhayı yerine koymamakla suçladığı bilgisi var. Bilirkişi, yönetmeliğe uygun önlemleri almayan taşeron firma şantiye şefini %30, karayolları kontrol şefini %20, levhayı yerine koymayan şoförü %20, düşen iki aracın şoförlerini %15’er suçlu bulmuş. Yani sorumluluğu olabildiğince dağıtmış. (Bu mantığı da anlamıyorum, taşeron firma %100 suçludur, diğerleri ayrı değerlendirilir.) Bu ülkede insan hayatı, yere dökülen azıcık kuma ve bir şoförün çarptığı sola dön levhasını yerine kaldırıp kaldırmamasına bağlı.
Bu habere yayın yasağı gelmedi. Benim gördüğüm haber ntv’deydi mesela. Radardan kaçmış. Çünkü duyulmadı, kimse ilgilenmedi. Ben twitter’dan bahsettiğimde birçok kişi ilk defa duymuştu. O gün sıradan bir trafik kazası gibiydi, bir gün sonra haberi bile olmadı. Çorlu tren kazasıyla ilgilenen Mustafa Hoş’u, Rabia Naz cinayetiyle ilgilenen Metin Cihan’ı olmadı. Ölenlerin hikayeleri anlatılmadı. Özel araçtaki 6 İranlı niye gelmişti örneğin, ülkeye kendi arabalarıyla mı girmişlerdi, araba mı kiralamışlardı? 6 kişi gitmelerine nasıl izin verilmişti? Levhayı deviren kişi niçin yardım çağırmaya gitmişti?
Tek bir olay birçok acı haber barındırırken o geceden sonra hiçbir haber görmedim. Dava haberine de bunu yazmak için arayınca rastladım. O yüzden diyorum, bu ülkede gazeteciliğin tek sorunu etik değil. Onunla sanki beraber gazetecilik ilkelerini, hatta nasıl yapılacağını da unuttular. Hiçbir gazeteci “ya o yolda ben ya da bir sevdiğim olsaydı” demiyor, “neme lazım” diyor. Çünkü işin üzerine gitse ülkedeki taşeron düzeyi ortaya serilecek. Taşeronun o ihaleyi nasıl aldığı ortaya çıkacak, gerekenden çok daha az ve eğitimsiz insan çalıştırdığı ortaya çıkacak. Karayolları şefinin o göreve nasıl geldiği çıkacak, taşeron kontrollerinin hiç yapılmadığı çıkacak. Ya da çıkıyor ve görmüyoruz. Takip yapayım diyen muhabire yukarıdan biri karıştırma diyor, ya da karıştırınca unutsa daha iyi olacağını anlıyor, ve bir süre sonra artık bu öğrenilmiş refleks oluyor. Nasılsa AA o gün yapılacak tüm haberleri geçiyor. Riske gerek yok.
Muhalif basın da çok yetersiz kalıyor. Bir gün sonra özellikle bakmıştım. Birgün de bu haberi sıradan bir trafik kazası olarak vermişti.
=================================================
2. haber evvelsi haftadan. Seçim iptaliyle 6.20’lere gelen ve 6’nın altına gelmeyecek gibi duran dolar 30 Mayıs’tan başlayarak birden 5.70’lere geldi.
Acaba 30 Mayıs’ta ne olmuştu? En çok açtığım kanallardan birisi Bloomberg. O gün, yani Perş ve Cuma onun üzerinde ekonomist/finansçının doların niye düştüğü yorumlarını dinledim. İzleyicilerden hep bu soru geliyordu, her programın önemli bir bölümünü bu oluşturuyordu. Ve her seferinde inanamadım. Sanki şu açıklama hiç yapılmamıştı:
Trump hangi ülkeyle ilgili birşey dese bu o ülkede çok önemli bir haberdir. Başka hiçbir şey olmasa piyasaları çok etkiler. Ama AA bu haberi geçmedi. Özellikle aradım, muhalif gazeteler dışında sadece habertürk, kanal 7 ve ak*t haberini verdi, onlar da “Trump Erdoğan’a teşekkür etti” olarak ve konuşmanın videosunu veya metnini vermeden. Yani dünyada Trump’ı sansürleyen ilk ülke olduk diye iddia ediyorum. Bu alanda en azından Kuzey Kore’den geri olmadığımızı rahatlıkla iddia edebilirim, kimse de itiraz edemez.
Böyle birşey nasıl saklanabilir dersin, saklandı. Hemen hiçbir akp’li Trump isteyince hüküm giymiş bir kişinin salındığını ve Trump’ın “rehine” kelimesini kullandığını duymadı. Duymuş olsa duymazdan geleceğini, yani duymak istemeyeceğini de biliyoruz zaten. Bu bir tercih meselesi -duyularda seçicilik. Hepsini geçtim, “papazdan sonra şimdi de astronot” esprisini yapan bile olmadı!
Bu arada, Alman otoyol polisinin yaptığı işleri inceleyen bir program var. 2-3 ay önce rastladığım bir bölümde, otoyolun bir bölümünün kenar bariyerleri değiştirilmiş. Gelen bir ekip yerleştirilen bariyerlerin aralıkları ve dayanıklıkları olması gereken değerlerde mi diye neredeyse tek tek test ediyordu.