Bir hafta – on gündür yazacaktım, başlığı da ‘- Kaderimize razı mıyız? – Hayır’ olacaktı. Sonuç-çukla beraber değişti tabi. Ama içi benzer:
Kavak Yelleri’nin (- ay, yine mi kavak yelleri? – bir sn, birşey anlatıyorum) 2. sezonunda kendi karakterine uymayan bir hikaye vardı. Biliyorsunuz, dizi romantik komedi denebilir, bu kısımsa açıkça Türkiye profili:
Aslı ve Su bir kenar mahallede, gecekondudan bozma rezalet bir eve taşınırlar. (Dizide de rezalet diye geçer, ama ev sahibi evi kesin “burada dizi çekildi” diye pazarlıyordur.) Sonradan Aslı’nın ablası da bebeğiyle gelir. Bunlara mahallenin serserileri musallat olur. Aslı’ya tam bir kenar mahalle serserisi, ablasına da bakkal. Aslı pislik serseri yüzünden klinikteki işinden atılır, o da polise şikayet eder. Bir de bakkala göz koyan bir ev sahipleri kadın vardır. İki taraftan baskı sürer, mahalleyi de dolduruşa getirirler. “Zaten eve girip çıkan erkekler” filan. Bir akşam serseri tip arkadaşlarıyla beraber Aslı’yı evinin önünde kaçırmaya kaçırmaya kalkar. Eve gelen Atakan (Mösyö) kurtarır, eve sığınırlar. Serseriler evi taşlamaya başlar. Ev sahibi kadın ve bakkal da gelir, tüm mahalleyi dolduruşa getirir, hepsi evi taşlar. Camların hepsi iner. Kızlar şok içinde bir köşeye sığınır. Kapıyı zorlarlar, Atakan kapının arkasına masa, koltuk koyup güçlendirir.
Bunları nasıl bu kadar iyi hatırlıyorum. Çünkü daha yeni izledim. Haftaiçleri her gece yayınlıyorlar. Ve bölüm tam bu noktada bitti. Ve bu bölüm tam da geçen Cuma gecesi yayınlandı. Olayın nasıl devam edeceğini Pazartesi gecesi görecektik. Peki, arada ne olacaktı? Bir referandum. Ve bu referandum tam da o kızların sonunun ne olacağının, kurtulup kurtulmayacaklarının referandumuydu.
…
Kaybettik mi? Yok, fena halde kazandık. Sadece mücadele bitmedi.
Şunu herkesin anlaması gerek: Güvenecek olan sadece kendimiziz. Seçim hırsızlığını herkes bekliyordu ama herkes de hazırlıksızdı. Bizim hazırlıksız olmamız anlaşılabilir ama partilerin olması kabul edilemez. Mesela, 2015’ten beri, yani 3 seçimdir chp’ye müşahid ağını sadece sandık güvenliği ve ysk sonuçlarını kontrol etmede değil, o gece sonuç vermede de kullanması gerektiğini anlatmaya çalışıyorum. Hele ki şimdi aa rakipsiz, eskiden en azından cha vardı. Öncesinde Emrehan Halıcı’ya (öncesinde bilgi işlemden sorumlu gnl bşk yard.sı oydu), şimdi de Erdal Aksünger’e o kadar çok yazdım ki bunu. Bunlar öyle yüzer yorum alan kişiler değil, birini görmemiş olmaları mümkün değil. Hepsini bırakın, bu öyle atla deve bir fikir değil. Seçim sonucunun aa’ya bırakılamayacağını görmek çok mu zor?
Sistemi kafamda kurmuştum bile. Bina sorumlusu sonucu ilçe sorumlusuna bildirir, o il sorumlusuna. Küçük birkaç il birleştirilir. Yaklaşık 50 kişinin sisteme bilgi girme hakkı olur. Hepsi önceden eğitim alır. 170 bin mi ne müşahidin var, bulunmaz bir ağ. Oysa, dün geceden beri tek sayısal veri gelmedi chp’den.
Ama artık chp tartışmaya da gerek yok. Sadece onları unutmamız gerek demeye çalışıyorum. Chp sorun da değil, çare de. Bundan sonra başkanlık seçimi oyu filan vermem ben. Göstermelik meclise de oy vermem. Kimsenin de vermesini istemem. Ne bu sistem meşrudur ne yapılacak seçimler. Yani partiler filan yok artık, bundan sonra hareketler var, biz varız.
Yolumuz kısa değil. Ama işler Tayyyyip’in beklediğinden de kötü olacak. “Sonu ne olursa olsun, kazanan haklıdır, kimse sesini çıkaramıyor zaten”, ve hatta “atı alan Üsküdar’ı geçti” demeyeydi (yalnız bazen nasıl da itiraf ediyor yaptıklarını), cb olarak kalırdı. Hatta sonraki seçimi de kazanırdı. Şimdi kendi sonunu da, hatta daha iddialı konuşayım, siyasal İslam’ın da sonunu getirdi.
Biz arada gül gibi yıllarımızı kaybettiğimizle kalacağız sadece. Bazen bakıyorum da 3-4 yıldır, özellikle 7 haz seçiminden beri hayatımı yaşamıyorum. Haksızlığa dayanamamak bitiriyor beni.
Somut konuşayım. Kimse konuşmuyor, ben diyeyim: İçeride hukuki birşeyi kazanmamız mümkün değil. ABD’den birşey çıkmayacağını gördük bile. AB’den? AB ile ilişkilerin daha iyiye gitmesi mümkün değil. Ama beklediğimiz sertlikte “referandum sonucunu tanımıyoruz” açıklaması gelmeyebilir. Zaten onlara bel bağlayamayız. Kendimizden başka güvenecek kimsemiz yok. Bunu onlara, hatta ona yedirmeyiz.
…
Sonra tabi, Pt. Efe geliyor, camdan girip kızları koruyor. Deniz duyup tek başına kalabalığa dalıyor. O dayak yerken Efe (ki o sırada araları berbat) çıkıp onu kurtarıyor, içeri çekiyor. Serseriler eve benzin döküyor. Mecburen dışarı çıkacakları sırada Efe’nin polis abisi ve polis minibüsü geliyor, kalabalığı dağıtıyor. Ama macera bitmiyor, bu serseriler 1-2 bölüm daha olay çıkarıyor. Sonları kodes (olsa gerek).
Önemli kısmı unutmuşum: Deniz, Atakan ve Mine o pisliği tuzağa düşürüp yakalarlar. Bir sandalyeye bağlayıp etrafına çember şeklinde benzin döküp yakarlar. Pislik “sizde nerede o yürek” der, onlar da bunun üzerine benzini onun üzerine de dökerler. Korkudan ölür, ama üzerine kibriti attıklarında anlaşılır ki bidonu değiştirmişler. Polis sonra.